Prof. Dr. Kemal Arıkan:Diyabet Hastalarını Bekleyen Tehlike
‘Diyabet hastalarında depresyon, yaygın anksiyete, yeme bozuklukları, şizofreni, demans ve cinsel işlev bozuklukları görülüyor.’ Diyabet hastaları genellikle erken ölüm korkuları yaşayabiliyorlar. Sürekli şeker düzeyinin normalde tutulması gerekliliği, hayat düzeninin farklı oluşu, sık ve zamanında yemek gerekmesi kişiyi sıkıntıya sokuyor. A tipi kişilik yapısına sahip olan bu kişiler devamlı stres içinde oluyorlar. Kaygılarının yük olması da öfkelerini tetikliyor. Muhtemel koplikasyonlara karşı sürekli dikkatli olmaları gerektiğinden diyabet hastalarında aile desteği de çok önemli… Diyabet hastaları dahiliyeciler tarafından psikiyatri uzmanlarına çokça yönlendirilen hastalar sınıfından. Ancak diyabetiklerin psikiyatrinin engin imkanlarından yararlanmaları konusunda direnç gösteriyorlar. Tüm bu konuları Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. M.Kemal Arıkan ile konuştuk.
-Diyabet hastalığı nasıl bir mekanizmaya sahip ki, kişiyi psikiyatrik sorunlarla yüz yüze getiriyor?
Diyabet psikolojik, sosyal ve fizyolojik süreçlerin tam orasında yer alan psikiyatri için son derecede ilginç bir hastalık modelidir. Öncelikle diyabet hakkında kısa bir açıklama yapmak isterim.
-Nedir bunlar hocam?
İki tür diyabet vardır. Tip 1 diyabette pankreasın beta hücrelerine karşı otoimmun mekanizmalar harekete geçmiş ve hücrelerin tahrip olmasına sebep olmuştur. Bu hastalar insüline ihtiyaç duymaktadır. Tip 2 diyabette ise hücreler glukozu kullanamamaktadır. Zira hücresel düzeyde insüline karşı bir direnç söz konusudur. Beyin kan glukoz düzeyindeki değişmelere karşı çok duyarlıdır. Diyabette bir yandan kan glukoz düzeyi sürekli oynamakta diğer yandan bunu kompanse etmek üzere nörovejetatif sistem sürekli çalışmaktadır. Diğer bir tarafta ise sitokin adı verilen kimyasal maddeler vücutta yükselmektedir. Stres hormonlarının etkisini de bu arada eklemekte yarar vardır. Malum stres hormonları glukagon, glikokortikoidler, büyüme hormonu ve her türlü psikiyatrik bozuklukta adına rastladığımız katekolaminlerdir. Sorunuzun başına dönecek olursak, stres hormonları, vejetatif sistem dengesizliği, sitokinler ve kan glukoz düzeyindeki değişkenlik nedeniyle psikiyatrik tablolar ortaya çıkmaktadır.
-Ailenin ve çevrenin hastalığa yaklaşımı, tepkisi ile kişinin psikiyatrik sorunlara gidişinde bir paralellik var mıdır?
Diyabet hastası için aile desteği yaşamsal önem taşımaktadır. Diyabet hastalarının belirli bir yaşam biçimi vardır. Düzenli, sık ve az yemeleri gerekir, egzersiz yapmaları gerekir, vücut ağırlıklarına dikkat etmeleri gerekir, ilaçlarını düzenli kullanmaları yani genel olarak kendilerine iyi bakmaları zorunludur. Bu durumda aile desteğinin önemi kaçınılmazdır.
-O halde komplikasyonlara açık bir yanı da var demektir!
Evet. Yetersiz aile desteği ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Bilindiği üzere, diyabetin çok sayıda önemli komplikasyonu vardır. Nefropati, nöropati, retinopati vs gibi. Hastalar kendilerine iyi bakmazlarsa, bacak ampütasyonlarına kadar varabilen sonuçlar doğuran büyük ve küçük damarlarda hasarlar oluşabilir. Tüm bu nedenlerden dolayı aile desteği vitaldir.
-Diyabet hastalığı beyin işlevlerinde olumsuz bir etkiye sahip midir?
Evet. Yukarda da ifade ettiğim gibi diyabet beyin işlevlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle de sol frontal bölgelerin diyabetten etkilendiğine dair fMRI ve PET bulguları vardır.
-Diyabet hastalarının sinirli olduklarını, çabuk sinirlendiklerini duyuyoruz? Bu durumun öfke kontrolü ile ilgisi var mıdır?
Öfke bir anksiyete belirtisi olarak diyabetiklerde sık rastlanan bir bulgudur. Özellikle de glukoz düzeyi yükseldiğinde ortaya çıkmaktadır.
-Diyabet yaşayan kişilik, aceleci, sabırsız, titiz kişiliklerden mi çıkıyor?
Diyabet ile kişilik özellikleri arasında yakın ilişki vardır. A tipi kişilik olarak tanımlanan insanlardaki, ifade ettiğiniz özellikleri de taşırlar, kan şeker düzeyinde yükselme görülürken, B tipi kişilikteki A tipinin tam tersidir, kan şeker düzeyi ilginç bir şekilde düşük bulunmaktadır.
-Diyabet hastalığının ömür boyu kişiye eşlik etmesi mi psikiyatrik şikayetleri tetikliyor?
Özellikle tip 1 diyabet gerçekten neredeyse yaşam boyu sürmektedir. Açıkladığım biyolojik mekanizmalar ve kişinin yaşamını sürekli kısıtlayan bir süreç olarak erken ortaya çıkan diyabet psikiyatrik sorunlara daha fazla gebedir.
-Diyabet hastalarında hangi psikiyatrik hastalıklar görülüyor?
Başta depresyon olmak üzere, yaygın anksiyete bozukluğu, yeme bozukluğu, şizofreni ve demans.
-Erken yaşta diyabet olan hastalarda psikiyatrik sorunlar görülüyor mu?
Evet. Erken yaşta ortaya çıkan diyabette, eğer kontrol altında değilse, bilişsel işlevler de yıkım daha fazla oluyor.
-Yetişkin yaşta diyabet hastaların ne kadarında ruh sağlığı sorunları yaşadıklarına ilişkin elimizde bir veri var mı hocam?
Yurt dışı kaynaklara bakılırsa diyabette depresyon sıklığı normalin en az iki katıdır. % 14′lere kadar varan rakamlar telaffuz edilmektedir. Amerikan yerlilerinde bu yüzde çok daha yukarılara çıkmaktadır. Ama ne yazık ki ülkemizde böyle bir veri yoktur.
-İlerlemiş diyabetlerde sürekli insülin kullanan kişilerin duygu durumları ne durumda oluyor?
Sürekli insülin kullanımı kişiyi diğerlerinden farklı olmak babından rahatsız edebilir. Bir çeşit yetersizlik, yardımsızlık ve eksiklik duygusuna itebilir. Biyolojik açıdan bakılırsa, insülinin ardından kan şeker düzeyinde oynamalar olur. Eğer kişi insülini düzensiz kullanıyorsa bu oynamalardan dolay da psişik bir gerilim hissedebilir.
-Diyabetin cinselliği etkilemesi kişiye nasıl tesir ediyor? Bu sorunda kişide psikiyatrik problem oluşmasında etken midir?
Bu durum diyabet hastası için büyük önem taşır. İfade ettiğim gibi diyabetin bir takım komplikasyonları vardır. Bunlara bağlı olarak erkeklerde impotans ortaya çıkabilir. Cinsel işlev bozukluklarının sadece erkeklerde değil kadınlarda da ortaya çıktığına dair bazı ipuçları vardır. Cinsel işlev bozukluğu nedeniyle kişi yetersizlik hisseder, partneriyle uyuşmazlıklar yaşar, depresyon, paranoid bir takım düşünceler vb psikiyatrik sorunlar bunun mutat sonuçlarıdır.
-Psikiyatrik açıdan iyi nokta olan, moral düzeyini yüksek tutan diyabet hastalarının hastalıklarını daha iyi bir noktaya getirebileceğini varsayabilir miyiz?
Elbette. Moral düzeyinin yüksek olması en azından diyabet komplikasyonlarının daha az rastlanmasına sebep olmaktadır. Ayrıca hastanın tedaviye uyumunu kuvvetlendirmektedir. Hatta bazı araştırmalar moral düzeyinin yüksek olmasının şeker regulasyonu sağladığını ortaya koymaktadır.Moralin yüksek olması ayrıca strese karşı direnci de artırmaktadır.
-Tetiklemede aktif olan taraf hangisidir?
Diyabet ve psikiyatrik bozukluklar. Bunlar karşılıklı olarak birbirlerini tetiklemektedir. Örneğin bazı çalışmacılar diyabet ortaya çıkmadan önce major depresyonunun gözlendiğini vurgulayarak diyabetin depresyondan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Aslında diyabet genetik geçiş gösteren bir hastalıktır. Ancak, eş yumurta ikizlerine bakılırsa hastalığın her iki kardeşte birden ortaya çıkması beklenirken bu olasılığın %50 düzeyinde olduğu saptanmaktadır. O halde diyabeti tetikleyen bir takım sosyal, psikolojik vb başka faktörler olsa gerekir. Öte yandan, yukarda da ifade ettiğim gibi, diyabetin depresyonu tetiklediği bilinmektedir. Kısacası, her iki taraf ta birbirini tetikleyebilir.
-Tanıdığım diyabet hastalarında gelecek kaygısının yüksek olduğunu gözlemledim. Bu gözlemi paylaşır mısınız?
Kesinlikle paylaşırım. Yukarda da ifade ettiğim gibi, diyabet ciddi komplikasyonlar doğurmaktadır. Yani diyabet nedeniyle başka hastalıklara yakalanma ihtimali artmakta ve erken ölümler meydana gelmektedir. Bunlara tanık olan hasta kendi geleceğinden de doğal olarak kaygılanmaktadır. Ama regüle olmuş bir diyabette kaygılanmayı gerektirecek herhangi bir şey yoktur.
-Diyabet hastaları özgüven sorunu da yaşarlar mı?
Maalesef yaşayabilirler. Özellikle de genç yaştaki hastalar, insüline bağımlı olmanın verdiği farklılıktan dolayı öz güven sorunu yaşarken tip 2 diyabette kilo fazlalığından dolayı öz güven sorunu olabilmektedir.
-Bazı diyabet hastalarının dahiliye uzmanlarının yönlendirmesine rağmen psikiyatri uzmanına gitmekte direnç gözleniyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
“Deli” damgası yemekten korkuyorlar. Ne yazık ki, psikiyatrinin hemen her alanını etkileyen stigmatizasyon dediğimiz damgalanma burada da etkisini göstermektedir. Oysa ki psikiyatrinin engin olanaklarından yararlanmak diyabet hastaları için bulunmaz imkanlar verecektir. Komplikasyonlar azalacak, şeker regulasyonu artacak, depresyon çözümlenecek, strese karşı direnç artacaktır.
-Normal kişilerin depresyona girmesi ile diyabetliler daha mı fazla?
Depresyon normalde %4-5 düzeyindedir. Diyabette ise bu oran en az iki katına çıkmıştır. Burada bir kategori olarak tüm semptomlarıyla birlikte ortaya çıkan major depresyondan söz ediyorum. Semptomatik düzeyde ele alırsak neredeyse 4 diyabetlinin 3 ünde depresif bir semptom ya da hastalık davranışı vardır. Yorgunluk, isteksizlik vb gibi…
-İki disiplin de tedavide yardımlaşmalı mıdır? Bunu gerekli görür müsünüz?
Kesinlikle evet. Böylece başarı şansı artacaktır.
-Diyabet hastalarının hayata bağlılıklarında zaman zaman ciddi kopmalar görüldüğünü söyleyebilir miyiz?
Depresyonun bir bulgusu olarak hayattan zevk alamama varsa tabi ki bazı diyabetiklerde hayattan ciddi kopmalar olabilir.
-Diyabet hastalarının psikiyatrik sorunlar yaşamalarında kadın erkek farkı var mıdır?
Evet. Kadınlarda depresyona ve yeme bozukluklarına daha sık rastlanmaktadır. Erkeklerde ise cinsel işlev bozukluğuna…
-Diyabet hastalarının psikiyatrik tedaviye uyumları ne sevidedir?
Genel olarak diyabet hastalarında tedaviye uyum güçlüğü var ise psikiyatrik sorun ortaya çıkmaktadır. Bu durumda o grubun psikiyatrik tedaviye de uyum gösterme güçlüğü göstermeleri sürpriz olmaz.
-İlaç tedavisi ile beraber diyabet hastalarının terapiye de ihtiyaçları var mı?
Evet. Diyabette başta kognitif davranışçı tedavi ve biofeedback yoluyla relaksasyon olmak üzere psikoterapi çok olumlu sonuçlar vermektedir. Hatta diyabetin parametrellerinden birisi olan hemoglobin Ac1 düzeyinin psikoterapi yoluyla regüle olduğu bildirilmektedir. Ayrıca psikoterapi, sıklıkla tekrarladığım gibi depresyona, anksiyeteye, yaşam kalitesine, tedaviye uyuma da büyük yardım sağlamaktadır. Farmakoterapi ise dikkat edilmesi gereken bir husustur. Zira bazı psikotrop ilaçlar doğrudan tip 2 diyabete yol açabilmektedir. Bunlar daha çok atipik antipsikotik denilen ilaçlardır. Antidepresanların ise bir bölümü şeker regulasyonunu bozmaktadır. Ama bazıları tam tersine düzene koymaktadır. Ayrıca hesaba katılması gereken bir hususta diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlarla antidepresanların etkileşimidir. Tüm bunları birlikte ele alınmasını müteakip yapılacak farmakoterapi elbette en az psikoterapinin sağladığı yararları sağlayacaktır.